تِلْكَ اِذاً قِسْمَةٌ ض۪يزٰى٢٢22 - Öyleyse bu haksız bir paylaşma;
اِنْ هِيَ اِلَّٓا اَسْمَٓاءٌ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْاَنْفُسُۚ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدٰىۜ٢٣23 - Bunlar sizin ve babalarınızın taktığı adlardan başka bir şey değildir. Allah onları destekleyen bir delil indirmemiştir. Onlar sadece sanıya ve canlarının istediğine uymaktadırlar. Oysa onlara Rablerinden and olsun ki doğruluk rehberi gelmiştir.
اَمْ لِلْاِنْسَانِ مَا تَمَنّٰىۘ٢٤24 - Yoksa, her umduğu şey insanın mıdır?
فَلِلّٰهِ الْاٰخِرَةُ وَالْاُو۫لٰى۟٢٥25 - Hayatın ilki de sonu da Allah'ındır.
وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمٰوَاتِ لَا تُغْن۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً اِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَأْذَنَ اللّٰهُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْضٰى٢٦26 - Allah, dilediğine ve hoşnut olduğuna izin vermedikçe, göklerde bulunan nice meleklerin şefaati bir şeye yaramaz.
وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۚ٢٨28 - Oysa onların bu hususta bir bilgileri yoktur, sadece sanıya uyarlar. Sanı ise şüphesiz gerçeği ifade etmez.
فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ٢٩29 - Bizi anmaktan yüz çevirenlere ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlere aldırma.
ذٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدٰى٣٠30 - Bu onların ulaştıkları bilginin seviyesini gösterir. Doğrusu Rabbin yolundan sapmış olanı pek iyi bilir, doğru yolda olanı da çok iyi bilir.
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۙ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُ۫ا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا بِالْحُسْنٰىۚ٣١31 - Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır ki O, kötülük yapanlara işlerinin karşılığını verir; iyi davrananlara, ufak tefek kabahatleri bir yana büyük günahlardan ve hayasızlıklardan kaçınanlara işlediklerinden daha iyisiyle karşılığını verir. Doğrusu Rabbinin bağışı boldur. Sizi yerden var ederken ve siz annelerinizin karınlarında cenin halinde iken sizleri çok iyi bilen O'dur. Kendinizi temize çıkarmayın. O, sakınanı çok iyi bilir.
اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟٣٢32 - Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır ki O, kötülük yapanlara işlerinin karşılığını verir; iyi davrananlara, ufak tefek kabahatleri bir yana büyük günahlardan ve hayasızlıklardan kaçınanlara işlediklerinden daha iyisiyle karşılığını verir. Doğrusu Rabbinin bağışı boldur. Sizi yerden var ederken ve siz annelerinizin karınlarında cenin halinde iken sizleri çok iyi bilen O'dur. Kendinizi temize çıkarmayın. O, sakınanı çok iyi bilir.
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي تَوَلّٰىۙ٣٣33 - Yüz çevireni ve malından biraz verip sonra vermemekte direneni gördün mü?"
وَاَعْطٰى قَل۪يلاً وَاَكْدٰى٣٤34 - Yüz çevireni ve malından biraz verip sonra vermemekte direneni gördün mü?"
اَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرٰى٣٥35 - Görülmeyenin ilmi yanında da o mu görüyor?
اَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا ف۪ي صُحُفِ مُوسٰىۙ٣٦36 - Yoksa Musa'nın ve sözünü yerine getiren İbrahim'in kitablarında olanlar kendisine bildirilmedi mi ki?
وَاِبْرٰه۪يمَ الَّذ۪ي وَفّٰىۙ٣٧37 - Yoksa Musa'nın ve sözünü yerine getiren İbrahim'in kitablarında olanlar kendisine bildirilmedi mi ki?
اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ٣٨38 - Hiç bir günahkar başkasının günah yükünü yüklenmez;
وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ٣٩39 - İnsan ancak çalıştığına erişir.
وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ٤٠40 - Onun çalışması şüphesiz görülecektir.
ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ٤١41 - Sonra ona karşılığı eksiksiz verilecektir.
وَاَنَّ اِلٰى رَبِّكَ الْمُنْتَهٰىۙ٤٢42 - Doğrusu son varış Rabbinedir.
وَاَنَّهُ هُوَ اَضْحَكَ وَاَبْكٰىۙ٤٣43 - Doğrusu, güldüren de ağlatan da O'dur.
وَاَنَّهُ هُوَ اَمَاتَ وَاَحْيَاۙ٤٤44 - Doğrusu dirilten de öldüren de O'dur.
وَاَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ٤٥45 - Doğrusu, atıldığında meniden erkek ve dişiyi, iki çifti yaratan O'dur.
مِنْ نُطْفَةٍ اِذَا تُمْنٰىۖ٤٦46 - Doğrusu, atıldığında meniden erkek ve dişiyi, iki çifti yaratan O'dur.
وَاَنَّ عَلَيْهِ النَّشْاَةَ الْاُخْرٰىۙ٤٧47 - Doğrusu ölümden sonra tekrar dirilten de O'dur.
وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ٤٨48 - Doğrusu zengin eden de varlıklı kılan da O'dur.
وَاَنَّـهُٓ اَهْلَكَ عَاداًۨ الْاُو۫لٰىۙ٥٠50 - İlk Ad milletini, Semud milletini yok edip geri bırakmayan O'dur.
وَثَمُودَا۬ فَمَٓا اَبْـقٰىۙ٥١51 - İlk Ad milletini, Semud milletini yok edip geri bırakmayan O'dur.
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ اَظْلَمَ وَاَطْغٰىۜ٥٢52 - Daha önce de Nuh milletini yok eden O'dur; çünkü onlar çok zalim ve pek taşkın kimselerdi.
وَالْمُؤْتَفِكَةَ اَهْوٰىۙ٥٣53 - Lut milletinin kasabalarını yere batıran, onları gömdükçe gömen O'dur.
فَغَشّٰيهَا مَا غَشّٰىۚ٥٤54 - Lut milletinin kasabalarını yere batıran, onları gömdükçe gömen O'dur.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكَ تَتَمَارٰى٥٥55 - Ey kişi! Rabbinin hangi nimetinden şüpheye düşersin?
هٰذَا نَذ۪يرٌ مِنَ النُّذُرِ الْاُو۫لٰى٥٦56 - İşte ilk uyaranlar gibi bu da bir uyarandır.
Kur'an-ı Kerim basit bir kitap değildir. Bir ayetten 3 kişi 3 ayrı mana çıkarır;
Avam : Okuduğu gibi anlar (meal).
Alim: Okuduğunu hadis ve sünnetle birleştirip tefsir eder (yorumlar).
Arif: Ayetin Allah katındaki gerçek manasını anlar.
Arapça okunan Ku'ran-ı Kerim gerçek manaya isabet eder!
Süleyman aleyhisselam mal, ilim ve hükümdarlık arasında şeçim yapmakta kararsız iken ilmi tercih etti ve bu sayede mülke ve hükümdarlığa da sahip oldu.
İbn-i Abbas (RA)