Benim kalbim temiz!
Çokça duyduğumuz bir cümle.
Namaz kılmıyorum ama benim kalbim temiz, oruç tutmuyorum ama benim kalbim temiz, sadaka vermiyorum, fıkıha uymuyorum, sünneti terk ediyorum, hadislere inanmıyorum ama benim kalbim temiz diye uzar gider…
Peki kalbim ne kadar temiz?
Ben bu cümleyi hiç kurmasam da kalbimin aslında temiz olduğuna inanırdım. Ama aslında kirli olduğunu öğrendim.
Nasıl mı?
Şöyle ifade edeyim.
Aslında benim kalbim temiz diyenler, imanını kalbinde belli bir itikat üzerine oturtamamışlardır. Kalp aslında kirlenmiştir ve kirli olmak o kalp normalleşmiştir. Yani birçok günah o kalp için artık normal hale gelmiştir. Normalleşen kirlilik artık o kalp için temiz olma niteliği taşıyordur. Örnek vermek gerekirse; hırsızlığın normal görüldüğü ve hırsızlık yapmak günlük rutin haline gelmiş bir ortamda yetişen çocuğun, hırsızlık yapmanın aslında normal bir şeymiş gibi düşünmesi çok olağandır. Ve bu çocuk aslında hata yaptığının ve günah işlediğinin farkında bile değildir. Çünkü hırsızlık yapmanın yani kirliliğin normal olduğu bir ortamda yetiştiği için kendini temiz zannediyordur.
Peki senin temizlik ölçütün ne? Neye göre kalbinin temiz olduğunu iddia ediyorsun. Kalbim temiz derken neyi ölçüt olarak kabul ediyorsun. Çevrendeki insanların sana göre kötü olan yönlerini mi ölçüt alıyorsun. Ya da aslında pirüpak olmayan vicdanını mı? Ya da temiz olmanın aslında ne demek olduğunu hiç bilmeyen aklını mı ölçüt olarak kullanıyorsun?
Son okumakta olduğum kitapta Kelam ilminin, yani “fıkıh, hadis ve sünnetlerin yok sayılarak doğruya salt akıl yoluyla ulaşmanın” ne kadar tehlikeli olduğunu vurguluyordu. Kelam ilmini felsefeye benzetebiliriz; kişinin akıl yoluyla doğru ile yanlışı ayırt etmeye çalışması gibi. Şimdi sen geçmişten süregelen bir yanlış içinde yaşarken herhangi bir doğruluk ölçütün olmadan sadece akıl yolu ile doğruya ne kadar ulaşabilirsin ki? Öncelikle sen hırsızlığı normal olarak gören o çocuk gibisin, yani normalin kirli. Kirliliğin normalleştiği ortamın aklınca temiz olduğunu iddia ediyorsun. Ve bu ortamda doğruya ulaştığını ya da doğruya çok yakın olduğunu zannediyorsun. Bu ortamda zannettiğin temizliğin aslında ne kadar kirli olduğunu görmek için İslam’ı ve İslam’a ait ilimleri öğrenmeye başladığında fark edeceksin. Kalbindeki kibrin, hevâ ve heveslerin ne kadar cüretkâr olduğunu ancak İslam’ı gerçek anlamda öğrenmeye başladığında fark edeceksin. Aslında o kadar masum ve günahsız olmadığını, aksine günahlar içinde yüzdüğünü dinini öğrenmeye ve öğrendiklerini uygulamaya başladığında fark edeceksin.
Günümüzde en aliminden en âbidine aslında hiçbirimizin kalbi yeterince temiz değil. Hiçbirimiz yeterince iman ve itikat sahibi değiliz. Evet kalbinizi yarıp bakmadım ama hiçbirimiz yeterince masum değiliz. Hepimiz heva ve heveslerimizin peşinde koşan köleleriz. Kalbimizin ne kadar temiz olduğunu düşünsek de, kalbimizi çıkarıp ortadan ikiye yarıp zemzem ile yıkamadıkça hiçbirimiz kalbimiz çok temiz diyemeyiz. Bunu söyleme cüretinde bulunanlar aslında kalbi zifiri karanlık olanlar ve farkında olmadan günah içinde yüzenlerdir.
Nereden mi biliyorum?
Tabii ki kendimden biliyorum.
Ne zaman iman ve itikat meselelerini araştırmaya kalktım, o zaman aslında çok temiz zannettiğim kalbimin ne kadar kirli olduğunu gördüm. Ne zaman dinimin ilmini öğrenmeye kalktım, o zaman günah içerisinde boğulduğumu görüm. Ne zaman gerçek anlamda ilmi öğrenmeye kalktım, o zaman ne kadar cahil olduğumu gördüm.
Son söz değerli bir hocamızın hadis kitabından okuduğu şu cümleleri paylaşıyorum:
Şeytan der ki:
Ben ne zaman insanları günahlarıyla helak ettim onlar da beni tevbeleri ile helak ettiler. Ben bunu gördükten sonra insanları hevalarıyla helak ettim. Bu kez onlar kendilerinin hidayette olduklarını zannedip tevbe etmediler.
Rabbim hepimizi dinini hakkıyla öğrenenlerden ve öğrendiklerini hakkıyla uygulayanlardan kılsın.
Selametle…
Yorum Yap